Salı, Nisan 27, 2010

Hasret

Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.

Yüz yıldır bekliyor beni
bir şehirde bir kadın.

Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.

Yüz yıldır alacakaranlıkta
koşuyorum ardından.

6 Temmuz 959

Nazım Hikmet Ran

Perşembe, Nisan 22, 2010

Kim düştü kuyuya, Yusuf mu, Züleyha mı?

Züleyha Yusuf'a seslenir;

âh benim! âh benim!
ey adım adıyla yazılacak olan.
sularıma dökülen karanlık, yoklarımı örten aydınlık
tezatlarım benim, benim tekrirlerim
ama muhabbetinden asla rücu etmediğim
gün geçtikçe çoğalan benzetmelerim
sözcüklerim, lugatım, lisan hacmince vasıfladığım vâsifim.

Züleyha Yusuf'a bir mektup yazmaya başlayınca, gördü ki hitaptan öteye geçemedi. Anladı ki aşkın namesinde ser-nameden öte kelam yok. ve Zülayha'nın lugatında Yusuf'tan öte sözcük yok.

Yusuf, dedi, kelamım artık sende hükümsüz. ama kelamımın hükümsüz kaldığı bu yerde beni küçümseme. bil ki kelamdan da ötede sadece âh var, âh ki dünya onun üzerinde durur, gökkubbe onun hararetiyle döner

Yusuf, dedi Züleyha;

Seni sevdiysem, seni her görmemde ikinci kez görmedigimden. Her görmemde seni yenidenmiş gibi değil, yeniden gördüğümden. Odama her girişinde ilk kez girdiğinden. Kendi kendinde bile tekrarlanmadığından sen.

Sevdim seni, seni sevdiysem, bir eşik ten geçtiğimdendir. Bir kentin içine düştüğümden ve bir kenti içime düşürdüğümden. Ben ki tüm savaşlarımda hem kumandan hem neferdim. bu yüzden seni sevdim.

ve biliyor musun, seni sevdiysem, bütün ruhların yaratıldığı ve henüz ruhlara cesetlerin biçilmediği o mecliste, senin yanında yer almiş olduğumu hatıramda taşıyor olduğumdandır bu. Bunca kolay terkediyorsam varlığımı senin varlığına o şimşek parıltısı anın anısını gözbebeklerimde saklıyor oluşumdandır.

Bu kadar tanıdık buluyorsam kalbimi kalbine, o ezeli uğultuyu hala kulaklarımda taşıdığımdandır.

aşk zorlu bir sinav, ben bu sınavı baştan ve gönüllü mu kaybettim? Hayır işte! yitirmiş gözüksem de kazancımsın sen benim. ve ser gibi görünsem de göreceksin, yitirdiğin ne varsa benim sana açtığım kuyuda

sana gel kaderim ol demem. o kadar ki, güldeki sevda, çöldeki ateş kadar kadersin bana.

ve değilmi ki ben tecelli etmesem eksik kalır sana dair kader. senin kaderin benim tecellim, kaderinde zindan varsa Yusufluğum su götürmez benim

...

Herkes, Yusuf'un yırtılmış gömleğine bakıyor.
Kimse, Züleyha'nın paramparça olmuş kalbine bakmıyor

Yusuf mu olmak gerekirdi yoksa Züleyha mı?

Kim düştü kuyuya, Yusuf mu, Züleyha mı?

Çarşamba, Nisan 07, 2010

Söylemiştim oysa; ben gürültüde kalıcı değilim.
Yeniden ayrıkotu bulmalıyım içimde.
Yoksa kendimi iyiden iyiye kalabalıktan biri sanabilirim.

Göçe yetişmemiş bir kuş kadar üşüyor sağ elim.
Oysa büyük yüzölçümlü cümleler kurmak için okyanuslar geçecektim.
Dar odaların oyuncak yaygaralarında çok vakit kaybettim.

İçimin ılık, tanıdık seslerini bastırdı kalabalık.
Ancak tek bir gündüzün hükümdarı kağıtlar üzerine,
her şeyi biliyormuş gibi yapan cümleler kurmanın bedeli bu.
Oysa hiç keyfini sürmedim ki "biri" olmanın.
Nasıl süreyim? Benimle ilgisi olmadı hiç,
bütün bu kalabalıların "iyi"
dediği şeylerin.

Ece Temelkuran - Kıyı Kitabı

.........

"Bilmezler yalnız yaşamayanlar yanızlık nasıl koyar insana..." demiş ya şair. Bilirim koyar ama hiç bu kadar koymamıştı yapayalnızlık yada oluyor bu anlardan bazende, o mükemmel bilinçaltım kurtarıyor beni... kim bilir... Bilmez işte kimse...
Bazen yabancı kalırsın kendine... Kendini çok iyi tanısan neyi değiştirebilirsin ki, sanki sadece yabancı kalınca zor geliyor... Hep bildiği gibi gelmiyor mu hayat...
Denizin rengini değil ama derinliğini alan o güzel gözlerine baksam, sussam ben...Biter mi bu gürültü, bitmez işte, bunu en iyi ben bilirim...
Hastayım ya ben, yorgunum bi de ve tüm bunlara rağmen bu gece çalışmadım ya... Ondan muhtemelen bu acı... Geçer uyanınca...